Basın Bildirisi

UNESCO Kültür komitesi 1985 yılında dünya ölçeğinde doğal ve tarihi kültür miraslarının tescilini kararlaştırarak en önemli varlıkları saptamış, ulusal yönetimlerin bunları ivedilikle korumasını duyurmuştu. Listeye giren ilk 144 varlık arasında Türkiye’den 3 varlık yer almıştı. 2015 yılı bu kararın ve tescil işleminin 30. yılıdır.

Geçen 30 yılda sözkonusu 144 varlığa yenileri eklenerek evrensel sayı  228 doğal, 779 tarih varlığı olmak üzere 1007; ulusal varlıklarımız da 2015 yılında 15 sayıya ulaşmış bulunmaktadır.

Türkiye’den listeye alınan ilk 3 varlıktan biri, 1228 tarihli Divriği Ahmed Şah Ulucamii ve Melike Turan Melek Darüşşifasıdır. Bu bütünleşik ve özgün mimarlık harikası, taç kapılarını, zengin bezemelerini,  yazıtlarını, iç mekanlarını koruyarak günümüze ulaşmış yegane Anadolu Selçuklu dönemi mimari ve plastik sanat eseridir.

Yine geçen 30 yıl boyunca eseri ziyaret eden cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, kamu yöneticileri, yabancı devlet adamları, yerli yabancı uzmanlar ve heyetler, sanki tek beklenti, beğenme-övgüymüş gibi “dünyada eşi yok, hayran olduk!” mesajları vererek dönmüşler; yerel yöneticiler de yetki, karar ve olanakların Ankara’da ve UNESCO Kültür Komitesinde toplandığını ileri sürerek sorumsuz, tepkisiz ve eylemsiz kalmayı yeğlemişlerdir; bu nedenledir ki yerel yönetime düşen en öncelikli görev olan alan yönetimi dahi kurulmamıştır.

Diğer yandan Türkiye’de yaygın masal ve efsane uydurmacılığı geçen 30 yılda Divriği eserine de bulaştırılmış, taç kapılarda gölge betimlemeleri keşfedilmiş, bunlara dönük ilgiler uyandırılmış, eserin mimari boyutları, estetiği, yontusal özgünlüğü unutturularak hurafe ve benzetme algısı öne çıkarılmıştır. Günümüzde ziyaretçi toplulukları, bu kandırma kampanyasına koşturulmaktadır.

800 yıllık mazisinde en hızlı yıpranma sürecini de bu son evrede yaşayan eseri, ne gelenlerin “dünyada eşi yok, hayran olduk!” övgüleri, ne safsata üretenlerin eseri gözden kaçırıp ziyaretçileri gölge oyunlarına yönlendirmeleri, Divriği Mucizesini kurtarmayacaktır. Sık sık düzenlenen sempozyumlar, paneller, yayımlanan makale ve kitapların da kurtarma girişimlerine katkı sağladığı söylenemez.

Geçtiğimiz günlerde yazılı ve görsel medyada yayınlanan İstanbul Şile’deki tarihi Cenova kulesinin nasıl bir rezaletle yok edilerek yerine yepyeni bir kule oturtulduğu; Divriği’de de geçtiğimiz yıllarda Mengücek kalesi camii ile kümbetlerin, kimi konakların aynı şekilde özgünlükleri yok edilerek yeni baştan yapıldığı, halen Divriği Mengücek kalesi için de aynı bakışla restorasyonun gündeme geldiği dikkate alındığında, Ulu Camii ve Darüşşifa’nın da bu aymazlık sürecinin tutsağı olması uzak ihtimal değildir.

Bütün sorumluluk, UNESCO Kültür Komitesi ile işbirliği yaparak koruma önlemlerini ivedilikle ve uluslararası tasarım ve restorasyon ilkeleriyle gündeme alması gereken Türkiye Cumhuriyeti Hükümetindedir.

Dünya Mirası Divriği Mengücek Vakfı olarak durumu ulusal ve evrensel kamuoylarına sunmayı görev bilmekteyiz.

Divriği mucizesine gönül verenleri, sanat ve bilim çevrelerini de restorasyon gerekçesiyle Divriği’deki Mengücek eserleri daha fazla zarar görmeden tepki vermeye davet ediyoruz.

DÜNYA MİRASI DİVRİĞİ MENGÜCEK VAKFI adına Vakıf Başkanı

Prof. Dr. MAHİR TEVRÜZ

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu