MENGÜCEK PAYİTAHTI DİVRİĞİ

NECDET SAKAOĞLU

Kestogan, Odur ve Divriği kalelerindeki bulgular ışığında  kentin ve mevkiin tarihi Urartulara (MÖ.9.-7 yy ) bağlanıyor. Her üç kaledeki kaya yapıları bunun kanıtıdır. O dönemdeki adı saptanabilmiş değildir.  Kanyonlarla parçalanan genç dağlar arasında  kapalı, yayla ve ovaları bitek bu yöreye, Arap coğrafyacıların en erken 8. yüzyılda  verdikleri adsa “Fırat’ın kaynağı” anlamında el-Abriq’tir. Roma kaynaklarında  geçen ve eski haritalarda okunan Nicopolis daha kuzeydoğudadır.

Bizans dönemindeki Tephrike ve bugünkü “Divrigi” el-Abriq  köküne dayanır. Kent, 9. ve 10. yüzyıllarda Bizans’ın doğu sınırında önemli bir garnizondu. yüzyıl kadar da asi Paulikanlara merkezlik etti.  Bayındır bir yerleşim “mamure” olarak uygarlık  coğrafyasına katılışı 1080’e doğru Mengücek Gazi’nin kaleyi alışından sonra; Anadolu’daki  ilk Türk beyliklerinden Mengücekoğulları’nın bir koluna merkezlik etmesi ise  12.- 13. yüzyıllardadır.

En geniş biçimiyle Erzincan, Kemah, Şebinkarahisar,  Divriği, Çemişkezek topraklarını egemenlik sınırlarına alan Mengücek hanedanının Divriği Kolu, Mengücek Gazi’nin oğlu İshak’tan sonraki paylaşımda I.  Süleyman’la 1150’lerde başlamış; şah ve melik sanını taşıyan egemenleri babadan  oğla 6 beyle temsil edilmiş, 1270’lerde kapanmıştır. Soy atası Mengücek Gazi  ile oğlu İshak’ın, Anadolu gazalarına katılmalarına; Erzincan meliklerinin askeri  siyasi faaliyetlerine karşılık; Divriği meliklerinden dönemin kaynakları söz  etmez. Adları ve yaklaşık beylik süreleri, yaptırdıkları eserlerin yazıtlardan  öğrenilebilmektedir.

Havza olanaklarından ve demir cevheri üretiminden  sağladıkları serveti, küçük ülkelerinin bayındırlığına harcayan Divriği  beylerinin sonuncusu Melik Müeyyed Salih’in, Abaka Han’ın 1277’deki Divriği  baskınında öldürüldüğü sanılıyor. Kent, Salih’ten sonra daha bir yüzyılı, Asya Türk soylusu hanedanın,  “Sitti” ve “Tâcülmülk” sanını taşıyan saygın  kadınlarının onursal koruyuculuğunda geçirmiştir.

Divriği’nin tarihteki kalkınışı, hatta parlayışı  Mengücekoğulları’nın 1150’lerden 1250’lere uzanan yüzyıllık evresindedir. Kentin  tarihsel kimliğini temsil eden kale, iki cami, kümbetler, dârüşşifa, bedesten,  köprüler, su tesisi ve hamamlarla çevredeki kervansaraylar çoğunca bu yüzyılda  inşa edilmiştir. Selçuklu kentleri Konya, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Sivas’a  oranla küçük çapta, anayolların da uzağında kalan Divriği, çağın kültür ve  sanat düzeyini yansıtma yarışında adı geçen kentlerden geri kalmayışını, dahası  Anadolu Türk uygarlığının baş eserine sahip oluşunu Mengücek beylerine  borçludur.

Adı geçenlerin zengin demir madenlerinden ve vergilerden  edindikleri serveti, biricik kentleri Divriği’nin bayındırlığına  harcamaları, 13. Yüzyılda parlayan  Konya, Kayseri, Sivas gibi büyük kentlerine oranla Divriği’nin, çağın kültür ve  sanat düzeyini daha yüksek düzeyde ve özgün bir mimari donanıma kavuşmasındaki  etken olmuştur.

1 2 3 4 5 6 7 8Sonraki sayfa
Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu